Acıpayam Ovasını Bizanslılardan Kurtaran Kahramanlar!

Bizanslıların Burdur’a kadar ilerlemesi üzerine Selçuklu Sultanı 30′a yakın uç beyini bu bölgeye gönderdi. Abdi Bey’de görevlendirilen uç beylerinden biriydi. Bölgenin düşmandan temizlenmesi için büyük mücadele veren Abdi Bey, Köpekbeli mevkiinde ağır yaralanınca Salda Gölü kenarındaki revirde tedavi gördü. Selçuklu Sultanı savaşta gösterdiği kahramanlıktan dolayı Abdi Bey’e payesi verdi. Salda Gölü kenarındaki pınara da Sultan Pınarı ismi verildi.

Ölümüne kadar Yatağanbaba ile birlikte burada yaşayan Abdi Bey Sultan’ın türbesi bugün Belediye binasının karşısında üzeri ahşah örtülü, sekizgen bir yapıdır. Mezarının yan tarafına altıgen kıblesi bulunan Abdi Bey Sultan Camii yapılmıştır. Restorasyonu yapılan  bina ve camii bugün iyi durumdadır. Abdi Bey Sultan Tekkesinde de aşevi, han, mescit, ambar gibi yapılar bulunmaktadır. Geniş bir avlunun çevresi duvarlarla çevrilidir. Genel olarak ahşap olan yapılarda Bizans ve Roma dönemine ait taşlarda kullanılmıştır.

Mihmanhane esas Tekke olması iki katlı diğer binalar tek katlıdır. Tekke 1761 yılında tadilattan geçmiştir. 1826 yılında bütün Bektaşi Tekkeleri padişahın emri ile kapatılmış, Bektaşi Tekkesi olarak sadece Abdi Bey Sultan Tekkesi ayakta kalmıştır. 1800′lü yılların sonlarından ve 1900′lü yılların başlarına kadar çok faal dönem geçiren Tekke Cumhuriyetin ilanından sonra 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunundan mal varlığına el konuşmuş, hemen hemen her şey satılmıştır. 1950′li yıllardan sonra Türbe dışında hiçbir yapı kalmamıştır.

YATAĞANBABA  “OSMAN BEY”

1071 Malazgirt zaferinden sonra sık sık el değiştiren Denizli ve civarını ele geçirmek için Konya Sultanı, Osman Bey ve Hüsamettin Bey görevlendirilmiştir. Acıpayam Ovasında çetin bir mücadele veren Osman Bey bölgeyi Bizanslılardan almıştır. Bu zaferden sonra (Yatuk) Yatağanbaba lakabını alan Osman Bey’e Konya Sultanı tarafından Uçarı Çiftliğinin yarısı ile Yatağan’ın bugünkü arazisinin yarısı (Arpalıklar) tımar olarak verildi.

Bugünkü Yatağan Kasabasının güneyinde Karahüyük yolu üzerinde bulunan türbesinin bulunduğu yere yerleşen Yatağanbaba 1294 (hicri 642) yılında vefat etti. Yatağanbabanın Türbesi dörtgen şeklinde ve üç bölümden oluşmaktadır. Türbenin girişinde namazgah bulunmaktadır. Türbenin solundaki bölümde Yatağanbabanın eşinin ve kızının mezarları bulunmaktadır. Kitabe ve yazıt bulunmayan mezarda Yatağanbabanın ayak taşında 642 tarihi yazılıdır. Kuzeyden ve güneyden pencereleri bulunan yapının tamamı ahşap çatısı da saç ile kaplıdır. Türbenin sanatsal bir değeri yoktur. Etrafı camlarla kaplı türbenin çevresi bugün mezarlık haline gelmiştir.

Yatağanbaba türbesinin yanında tekke olduğuna dair hiçbir kalıntı bulunmamakla birlikte Türbe etrafındaki sütun parçaları, duvar ve temel kalıntıları, düzgün taşlar ve kuzeyindeki tepecikten burada cami (mescit) , Mimarhane (tekke) binası, aşevleri, han, ahır gibi yapıların olabileceğini göstermektedir.

Tuncer Baykara Yatağan isimli kitabında Paul Lucas’ın 1714 yılında Yatağan’ı ve Tekke’yi ziyaret ettiğinde gördüklerini anlatmaktadır. Yatağanbabanın mezarının yanında bulunan tekkenin çok güzel ve bakımlıu olduğunu 3 metrenin üzerindeki 60 kadar gümüş şamdan bulunduğunu, 200′e yakın kişinin hizmet verdiğini buraya gelip gidenler ve kalanlar için yemekler yapıldığını, yemek ve konaklama ücretinin alınmadığını, büyük bir kütüphanesinin bu kütüphanede el yazması kitaplarında bulunduğunu belirtmektedir.

1826 yılında Bektaşlık yüzünden tahrip edilen Tekkelerden biri olduğu Ragıp Hulusi (Özden)’in Bektaşlık üzerine yazdığı kitapta belirtilmektedir.Tuncer Baykara Tekke’nin 1900′lü yılların başında siyasi bir suçluyu yakalamak amacıyla yıkılmış yakılmış olduğunu belirtmektedir. Vakfa ait hizmetler sahipsiz kaldığı için devam ettirilememiş ve Tekke halkı Yatağan’a yerleşmiştir.