Mağara Yaşamından Sikke Basan Medeniyete!

Denizli’nin Kale İlçesinde bulunan Tabea Antik Kenti. Eşsiz güzelliği ile gelen ziyaretçilere mağara yaşamından sikke basan bir medeniyete geçişin öyküsünü yaşatan şehir. Büyük İskender’den sonra Anadolu’da kurulan Kent Devleti. Üzerinde 4 ayrı medeniyeti yaşatan ve izlerini barından mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Tabea Antik Kenti, Hellenistik Dönemden günümüze kadar kesintisiz ender görülen yerleşim yerlerinden biri. Tabea Antik Kenti’nin en büyük özelliklerinde biri doğal bir “Kale” görünümüne sahip olmasıdır. Kale-i Tavas, prehistorik dönemlerden beri yerleşime tabii olsa da kentin kuruluşu hakkında kesin bilgi yoktur. Güneybatı Anadolu bölgesinin tarihiyle ilgili en eski bilgilere Hitit Dönemi’nin (M.Ö. 1800-1200) çivi yazılı vesikalarında rastlamaktayız. Anadolu’nun güneybatısında İonia, Phrygia ve Lykia tarafından çevrilen dağlık alan Karia’dır. Karia Bölgesi’nin en önemli kentlerinden biri de Tabae’dir.

Antik dönemin Mobolla (Muğla) yolu üzerinde bulunan Tabae kenti, İç Batı Anadolu’yu, Güneybatı Anadolu’ya bağlayan geçit alanında bulunmaktadır. Kayalık alanın üst yüzünde iki farklı yükseltiye sahip düz tepecikler ve aralarındaki düz bir alan ile bu alanların etrafındaki batıya doğru eğimli arazi “Tabae” ya da “Eski Kale”nin arazi yapısını meydana getirmektedir. Tabae adına Tabas, Tabaı, Tabai, Taba veya bazı yazıtlarında Tabenon olarakta rastlanılmaktadır. “Tabae” ismi incelendiğinde “Taba” sözcüğünün kaya anlamına geldiği ve kent kayalık bir tepe üzerinde kurulduğundan bu adı aldığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca Taba kelimesi “maiyetindekiler, bağlı olan insanlar” anlamına geldiğinden, krala bağlı insanlar veya kralın maiyetindekiler olarak nitelendirilebilir. Tabae kentinden söz eden ilk Roma dönemi yazılı kaynağı, M.Ö. 180 yılına aittir. M.Ö. I. yüzyıldan imparatorluk devrine kadar “Tab ve Tabhn” gibi isimli sikkelerde şehrin adı görülmektedir. Bizans döneminde ise Piskoposluk merkezi olmuştur. Tabae Antik Kenti, doğal kayaların oyularak tek odalı evler olarak kullanımı ile başlayan gelişmesini yıllar sonra gümüş ve bronz sikke basarak devam etmiştir. Bu evler genellikle kayalık platonun uçurum ve sarp kısmında yer alır. Evlerde bulunan kapı nişleri ve sıvalardan kapılarının ahşaptan olduğu anlaşılmaktadır.

Odaların iç kısımlarında da nişler yer almaktadır. Yeni çalışmalar sonrası ortaya çıkarılan “Roma Hamamı” işçiliği ve o dönem teknolojisi ile görülmeye değer bir noktadır. Tabea Antik Kenti’nde 30 yıl öncesine kadar eski kale üzerinde iskan sürmekteydi. 1957 yılında kadar Tabea Antik Kenti’nde yerleşke devam etti ve ilçe daha sonra heyelan sebebiyle şimdiki yerine taşındı. Tabea Köprüsü de halen antik kente ana giriş noktası olarak kullanılmakta. Tarihi köprü halen ziyaretçileri için dimdik ayakta kalmayı sürdürmekte. Kazı ve restorasyon çalışmaları devam eden antik kentte her geçen gün yeni bir bulgu ve kalıntılar gün yüzüne çıkarılmakta. Antik Kent içerisinde bir insanın rahatlıkla girebileceği ve saklanabileceği oyukları bulunan dev çınar ağaçları ve ceviz ağaçları şehre ayrı bir hava katmakta.

Tabea Köprüsünden geçtikten sonra antik kente ilk girişte ziyaretçileri Roma ve Bizans döneminden kalma kalıntılar karşılamakta. Daha sonra Selçuklu ve Osmanlı izleri ile devam eden yol, mağaradan oluşan evler ile son bulmakta.